“Kuşku” ve ötesi…”

Değerli Dostlar,

Bu haftaki yazıma konu olarak Sarayönü Siyasetini seçmiştim. Fakat sanal ortamda karşılaştığım Türkiye’deki “İnançlar” ile ilgili bir istatistik dikkatimi çekti.

Türkiye’de %25 “Deist”, %15“Agnostik” ve %10 civarında “Ateist” nüfus olduğu belirtiliyordu. Farklı yerlerden araştırınca, bu rakamların doğru ve ya doğruya yakınolduğunu gördüm.

Bu üç akımın toplamı, gördüğünüz gibi ülkenin yarısıdır. Geri kalan yarısının da bir kısmının diğer semavi dinlere inandığını hesaba katarsak, kalan nüfusun ve özellikle gençlerin ne kadarının yukarıda saydığım akımların hemen eşiğinde bulunduğunu tahmin etmek zor değildir.

Bu rakamlar karşısında, ülkemizde her ne kadar yüz bin civarında Cami olmasına rağmen, Diyanet İşlerinde iki yüz bine yakın personel bulunmasına rağmen “Müslüman Devlet” olduğundan bahsetmemiz hakikaten zordur.

Müslüman bir ülke olarak tanımladığımız Türkiye halkının ve özellikle gençlerin ne kadarının Ateist – Agnostik –Deist olmanın hemen eşiğinde, ne kadarının ise sadece “kuşku” düzeyinde olduklarının iyi tahlil edilmesi gerekir.

Dostlar,

Öncelikle “ateist olmak” ile “kuşku” duymak arasındaki ince nüansı çok iyi bilmek ve birbirine karıştırmamak gerekir.

Descartes’in meşhur “Elma sepeti” kuramını belki duymuşunuzdur. Rene Descartes bilgilerimizi “bir sepet elmaya” benzetir. Sepetin içerisindeki çürük elmaları ayıklamakla uğraşmak yerine, sepeti tamamen boşaltmalı, boşalttığı elmaların en kusursuz ve çürüksüz olanlarını yeniden sepete koymalıdır.

Herkesin zihninin ve kalbinin en ücra yerlerin de, açıklamayı ve hatta itiraf etmediği bir “kuşku” olduğuna inanıyorum. “Kuşku” dan korkmamak gerekir. Bilakis içindeki “Kuşku”nun farkına varıp, gidermeye çalışmak lazımdır. “Kuşku”lu olmak, “şüphe duymak” zihinlerimizin ayrılmaz bir parçasıdır. “Kuşku” İnsanı insan yapan, aklımızın ve kalbimizin sahillerindeki “Med-Cezir” dalgalarına benzer. “Kuşku”, inancımızı demire su verip çelikleştirmeye benzer. Gerçeği arayan, tüm yaşantısında bir kez bile olsa “Kuşku” duymalıdır. “Kuşku” ya galip gelme çabası ile birlikte…

“Kuşku”ya galip gelmenin yegâne çaresi ise, Allah’ın ilk emri olan “oku” lafzında saklıdır. Birilerinin dalgasına kapılıp hayatını “Müslümanım” yalanıyla tamamlayan, sorgulama, araştırma ve okuma zahmetine girmemiş, popüler kültürün rüzgarında yetişmiş, “kuşku”larını düşünüp kendine dahi olsa itiraf edememiş, cinayet – tecavüz – haram – kul hakkı – iftira – yalan - din sömürüsü – edep ve ahlak yoksunluğu gibi sayabileceğimiz yüzlerce katıksız kötülüğü yaparken, Rabbimizle aramızın gitgide açılmaya devam ettiğinin dahi farkına varmayan, kazancın sadece bedensel fiiller ile olacağını ve “inandığını” zanneden, daha da kötüsü bir fiile bile yeltenmeyen bir nesil geliyor ise, bunun sebebi bence sadece “kuşku”larını gidermeye çalışmamak ve Rabbimizin “Oku”emrine uymamak olduğunu düşünüyorum. Farz olan ibadetler, islamiyeti anlamış ve ya anlamamış herkesin yapabileceği şeylerdir.

Aslolan ise “kuşku” nun aşılmış olmasıdır.

Hayatı boyunca, yukarıda saydığım katıksız kötülükleri yapan ve ya yeltenen insanların ,zihinlerindeki “kuşku” dan arınmadıklarına ve hakiki bir “inanan” olmadıklarınızannediyorum . Sonradan Müslüman olan bir çok insanın,“ İslamiyet’in hakikatini, kendini Müslüman zannedenlerden önce tanıdığı ” için şükrediyor olması tam olarak bu sebeptendir.

Elmalılı Meali’nin orijinal baskısında Enfal-22 de “yeryüzünde debelenenler “ olarak tarif edilen ve kendimin de içerisinde olduğunu düşündüğüm zümreye bir nebze olsun ışık verebilecek, içinde ki itiraf edilemeyen “kuşku”ları bir nebze olsun bertaraf edebilecek Ateizim, Agnostizm, Deizim ve İSLAM güzergahında bir yazı dizisine, önümüzdeki hafta başlamak istiyorum.

Dünyaca ünlü ateist Thomas Negal diyor ki : "bu korkuya şiddetli bir şekilde maruz kalmış biri olarak, tecrübeyle konuşuyorum: ateizmin doğru olmasını istiyorum ve tanıdığım en bilgili, en akıllı kişilerin bazılarının dindar olması beni ürpertiyor, korkutuyor, huzursuz ediyor..." sözünde olduğu gibi, sapkın fikirlere sahip olan herkesi ürpertmek, korkutmak, huzursuz etmek ve katıksız inandırmak için öncelikle “kuşku”larımızdan kurtulmak, okumak, anlamak, araştırmak ve bilmek, gerçek inancın sadece bedensel fiiller ile değil, en ücra hücrelerinde hissederek yaşamaktır.

Bir sonraki yazım, konuyla biraz alakalı olup hafızaları yenilemek adına “İbrahim Olmak” ve akabinde “ateizmi tepelemek” başlıklı yazılarım olacaktır. Görüşmek üzere,

Allah’a emanet olunuz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kazım TORLAK Arşivi