Coronalı günlerde siyaset...

Gündemiz hiç kuşkusuz virüs salgını.

Şimdi artık bir ay öncesine nazaran daha endişeli durumdayız.

Endişeliyiz, onu konuşuyoruz ama bilinçli hareket etmiyoruz.

Bütün televizyon kanalında, her gazetede, her sosyal paylaşımda koronavirüsten korunulması için öne sürülen kurallar her gün tekrar tekrar veriliyor olsa da ne yazık ki halen bir çoğumuz tam anlamıyla yapılması gerekeni yapmıyor.

Aslında yapılması gereken çok açık ve net.

Sosyal mesafe denilen en az 3 adım birbirimizden uzak duracağız, mümkünse evden çıkmayacağız, bağışıklık sistemimizi güçlü tutacağız, hijyen kurallarına dikkat edeceğiz hepsi bu.

Elbette ki sağlıkçıların söylediği daha birçok kural var ama temelde bu söylediklerime uyunca virüsün yayılma hızı kısıtlanmış olacaktır.

Ne var ki çoğunluğumuz halen bu kuralları hiçe sayıyor.

En basit örneğini vereyim.

Geçtiğimiz Cuma günü halk pazarına gidenlerin davranış biçimleri virüssüz dönemlerden hiçte farklı değildi doğrusu.

İki büyük markete gittim. Durum yine aynı.

İnsanlar alışveriş halindeyken de kasalarda da dip dibe.

Halen bana bulaşmaz anlayışı var.

Yazıktır. Günahtır.

Her gün onlarca yüzlerce vefat haberleri gelmeye başladı.

İçişleri Bakanlığı neredeyse her gün yeni bir genelge yayınlıyor.

Anlaşılan o ki biz artık yasak ve cezalar çoğaltmadıkça kendi kendimize bu işi bilinci kazanamayacağız.

Allah sonumuzu hayır eylesin…

Siyaseti bu dönemde bari bir kenara bırakın…

Vatandaş olarak bu işi çok ciddiye almadığımız ortada.

Ne var ki siyasilerin de bu işi ciddiye almadıkları görülüyor.

Kimileri can çekişirken, tespit edilebilen vaka sayısı 30 bine ulaşmışken, önümüzdeki günlerde bu rakamlar misliyle artacak gibi öngörülürken muhalefetiyle, iktidarıyla bütün siyasilerimiz halen bu işten siyasi bir rant çıkarma peşinde.

Muhalefet günlerdir eleştiriyor, ‘neden sokağa çıkma yasağı ilan edilmiyor’ diyor. İktidarı tedbirleri almamakla suçluyor.

İktidarda dönüyor, muhalefete siz ne anlarsınıza getiriyor.

İktidar ayrı yardım kampanyası düzenliyor, muhalefet ayrı.

Yahu şu dönemde bari rozetlerinizi bir kenara bırakın da gelin birlikte çalışalım, birbirimize destek verelim, katkı sağlayalım diyerek hareket etmeniz gerekmiyor mu. Sonuçta bu virüs muhalefet yada iktidar diye insanları ayırmıyor, genç yaşlı, zengin fakir demiyor.

Evine kapanan da dışarıda çalışmak durumunda olan da herkes bu hastalıktan bir şekilde etkileniyor. Milletin ekonomisi de, ruh sağlığı da bozulmuş durumda.

Artık bu didişmelerinizi bir kenara bırakın…

Biz bize yeteriz...

Geçtiğimiz günlerde aralarında bazı büyükşehir belediyeleri koronavirüsten etkilenen, zor durumda kalan işçi, esnaf vs. destek olmak için yardım kampanyaları başlattılar. Özellikle CHP’li büyükşehir belediyelerinin bu kampanyaları basında geniş yer buldu.

Her ne kadar yaygın basında çok dile gelmemiş olsa da Konya Büyükşehir’de ‘İyilik Vakti’ sloganıyla bir kampanya başlattı.

İki gün sonra ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ‘Biz bize yeteriz’ diyerek ve kendisi de 7 maaşını bağışlayarak bir yardım kampanyası başlattığını açıkladı.

Hemen ardından İçişleri Bakanlığı genelgesiyle belediyelerin yaptığı kampanyalar yasaklandı, yardımları iade edileceği açıklandı.

Muhalefet tepki gösterince Başkan Erdoğan ‘devlet içinde devlet olmaz’ diyerek tavrını sertleştirdi.

Benim anlamadığım belediyelerin yardım toplamaları nasıl ‘devlet içinde devlet oluyor’.

Sarayönü Belediyemizde yıllardır bir şekilde yapılan bağış ve yardımlara aşevi aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyor.

Bunu sanırım birçok belediye de yapıyordur.

Daha yakın dönemde depremzedelere Acun Ilıcalı kendi özel TV kanalında kampanya yapıp para toplayabiliyorken devletin bir kurumu olan ve içişleri bakanlığının denetiminde olan belediyeler bu kampanyayı yapınca ‘devlet içinde devlet oluyor’ ben anlayamıyorum doğrusu.

Anlayamadığım bir başka konu da virüsle mücadele eden Avrupa ülkelerinin açıkladıkları ekonomik destek paketleri neredeyse genel bütçelerinin yarısı kadarken, bizimkilerin açıkladığı 14-15 milyar dolarla sınırlı kaldı.

Şimdi devletinden destek bekleyen vatandaş bu kampanyaya destek vermeye çağrılıyor.

Ama bu arada yok Kanal İstanbul gibi büyük projeler de ihaleye çıkartılıyor.

Vatandaştan fedakarlık bekleyen devlet baba acaba kendi neden tasarruf etmiyor, anlamak mümkün değil doğrusu.

En azından ben anlayamıyorum. Belki anlayan vardır…

***

Son söz;

Kendi canlarını, sağlıklarını hiçe sayarak, çocuklarını, ailelerini bir tarafa bırakıp bu salgına karşı en büyük mücadeleyi vermek zorunda olan; hasta bakıcısından, hemşiresine, doktoruna kadar tüm sağlık çalışanları gönülden sevgiler…

Sizler için ne yapsak az...  Allah sizin sağlığınızı korusun inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehdi DEMİR Arşivi