SİYASETÇİLERİN KULAĞINA KÜPE OLSUN

Yerel seçimlere adam adım yaklaşılıyor.

Seçime giren partilerin adayları da harıl, harıl çalışıyor.

Aday gösterilmeyenler başka partiye kayıyor, hatta eski partisini yerden yere vuruyor. Kimi uçuk, gaçık proje açıklıyor. Kimi de seçim sonucu elde edeceği makamı mevkii hayal ediyor.

Ama ben bugün siyasete ve siyaset yoluna düşenlere Hz. Mevlana’dan iki ayrı hikaye paylaşacağım.

AĞZINA YILAN KAÇAN ADAM

Akıllı birisi, atına binmiş gidiyordu. Yol kenarında uyumakta olan birisinin de ağzına yılan kaçmak üzereydi. Atlı, yılanı ürkütüp kaçırmak ve adamı kurtarmak için atını koşturdu, fakat yetişemedi.

Tutup o adama kırbacıyla birkaç kere vurdu. Uyanan adam, dar­belerin acısıyla bir ağacın altına kadar kaçtı. Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Atlı:

Bunları ye, diye emretti.

Beyim, dedi adam, ben sana ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur kılıcı öldür. Sana çattığım saat ne uğursuzmuş. Dinsizler bile kimseye sebepsiz böyle yapmazlar.

Bir yandan da lanetler okuyor, beddua ediyordu:

Ya Rabbi, cezasını sen ver, diyordu.

Atlı ise onu dövüyor:

Koş, diyordu.

Atlı adamı epeyce bir zaman koşturdu. Nihayet adamın safrası kabardı, yediklerini kusmaya başladı. Bu arada yılan da çıktı. Adam yılanı görünce atlının ayağına kapandı:

Sen bir rahmet meleğisin, dedi, ne mübarek saatmiş ki seni gördüm. Sen beni analar gibi ararken ben eşekler gibi kaçıyordum. Durumu biraz olsun bilseydim sana bu kadar kötü sözleri söyler miydim?! Sükut ederek kızgın göründün, hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın. Bağışla!

Eğer ben biraz olsun sana hali çıtlatsaydım derhal ödün patlar­dı, içindeki yılanı bilseydin ne elma yiyebilir, ne koşabilir ne de kusabilirdin. Sen bana söverken ben gizlice, “Ya Rabbi, işimi kolaylaştır” diye dua ediyordum.

İşte akıllının düşmanlığı, ahmağın dostluğundan yeğdir.

Ayının Dostluğu

Bir ejderha, bir ayıyı yakalamış parçalamaya çalışıyordu. Yiğit bir adam, yolda giderken ayının bağırmalarını duydu. Hemen koştu, her ne kadar ejderha daha güçlü idiyse de, o adamın hem gücü hem de hilesi vardı.

Ayı, ejderhadan kurtulunca o adamın peşine takıldı. Adam hasta olup yere baş koyunca da ayı onu bırak­madı, başında beklemeye başladı. Oradan geçen birisi:

Ey kardeş, dedi, bu ayıyla ne işin var? Adam, ejderha olayını anlattı. Bunun üzerine o şahıs:

Ayıya güvenme, dedi, ahmağın dostluğu düşmanlıktan beterdir.

Sen bunu hasedinden söylüyorsun. Ayıya bakma, bana olan sevgisine bak.

Ahmakların sevgisi aldatıcı bir sevgidir. Benim bu hasedim onun sevgisinden iyidir. Gel benimle bir ol da o ayıyı uzaklaştır git­sin!

Git başımdan hasetçi herif, kendi işine bak!

Ben bir ayıdan daha aşağı değilim ya. Başına bir şey gelecek di­ye yüreğim titriyor. Sakın böyle bir ayı ile ormana gitme!

Bu sözler adamın kulağına girmedi:

Git başımdan, dedi.

Ben senin düşmanın değilim. Peşimden gelirsen kendine iyilik etmiş olursun.

Uykum geldi, beni bırak, işine git!

Benim gibi bir dosta uy da, himayemde uyu. Adam:

Bu galiba bir katil, diye düşündü, uyuyunca beni öldürecek. Ya da benden bir şey umuyor, bir dilenci.

Adamın yola gelmediğini gören nasihatçi kızarak ve içinden “La havle…” diyerek oradan ayrıldı.

Ben ona ciddiyetle nasihat ettim, o ise benden daha kötü şüp­helendi, diye düşündü.

Adam da uyuyakaldı. Yüzüne sinek konuyor, ayı da onu kovalı­yordu. Sinek kovulunca kalkıyor, fakat inadına tekrar aynı yere konuyordu. Bu böyle sürüp gitti. Ayı, sineğe kızdı, gitti kenardan ko­ca bir taş getirdi. Sineğin yine adamın yüzüne konmuş olduğunu gö­rünce, o koca taşı sineğe fırlattı. Taş, uyuyan adamın yüzünü param­parça etti.

Yorum size ait.

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet TURAN Arşivi