Zeliha BÜYÜKCENGİZ

Zeliha BÜYÜKCENGİZ

SARAYÖNÜ’NDE UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ, DÜĞÜNLE İLGİLİ KAVRAMLAR-4

Gelenek ve göreneklerimizi, örf ve âdetlerimizi, ritüelleri unutturmamak, sürekliliğini ve yaşatılmasını sağlamak, gelecek kuşaklara aktarmak gayesiyle hazırladığımız Sarayönü’nde unutulmaya yüz tutmuş “düğün ritüelleri (törenleri)” ile ilgili kavramlar hakkındaki yazımızın sonuncusunu sizlere takdim ediyorum.

DEVE GEZDİRME: Deve Gezdirme, düğünden bir gün önce, cumartesi günü oğlan evinden delikanlıların üstlerine aldıkları kalın kumaş ve baş kısmına geçirdikleri sopanın üstüne deve başı haline getirdikleri temsili deveyle gezmeleridir. Deve gezdirmede en önde “deveci başı” yer alır, deve heyetini idare eder, yönetirdi. Deveci başı yüzünü simsiyah boyadığı için “Arap Deveci” olarak hitap edilirdi. Elinde talba çalar, “develi daylak, sevenler aylak” türküsünü ve başka türküleri de söyler, ahaliyi coşturur, eğlendirirdi. Arap Devecinin bir nevi yardımcısı olan “Çona” ise devenin arkasında yer alırdı.

Deve gezdirmede“Zenne” adlı genç oyuncular olurdu. Genellikle 15 – 20 yaş arasında olan, kız kılığına giren bu genç erkekler başlarına çalık örter, şalvar giyer, üzerlerinde ise hanım bluzu olurdu ve bunları koruyan eli değnekli erkekler çeşitli oyunlar sergilerdi. Ellerinde tahta kaşıklarla “zenneler” oynar, ahali seyrederdi.

Deve gezdirme, gelinin evinden başlardı. Sarayönü sokaklarındaki bu coşkulu manzara, kız ve oğlan evinden isteyen herkesin deve gezdirmeye katılmasıyla gitgide çoğalırdı. Gelinin ve damadın hısım, akrabalarına gidilir, onlar da bahşiş verirler, Arap Devecinin talbasına para koyarlardı. Arap Deveci, gidilen evlerden bahşiş vermezlerse, evin önüne deveyi çöktürür, bahşişi alıncaya kadar o evden ayrılmazdı. Deve Gezdirme bitince toplanan bahşişler, oyunu oynayanlara harçlık olarak paylaştırılırdı.

GELİS(KINA GECESİ): ” Gelis”, oğlan evi ve kız tarafının bayanlarının kız evinde yaptığı eğlencedir. Önceki süreçte , kız evi yakınsa yürüyerek ellerde küçük teneke kutuların tahta parçalarına sabitlenmesi ve içerisinde gaz yağı ile külün karıştırılması suretiyle yapılan meşalelerle  genellikle bayanlar kız evine giderdi.

Bekar erkekler ise, bu meşale alayının arkasından yürürlerdi. Eğlence başladığında, kayınvalideler evlenecek yaştaki oğulları için, burada gelin adaylarını seçerlerdi. Gelis, kız evinin bahçesinde yapılırsa, evlenme çağındaki erkekler, bahçe duvarlarının üzerinden, meşale ışığında yüzleri pırıl pırıl parlayan genç kızlara gizlice bakar, kendilerine hanım adayı seçerlerdi. Bu akşamda hanımlar, talba” adı verilen def ile oluşturulan müzik eşliğinde eğlenirler. Bu eğlencede talba çalıp türkü söyleyen kadına “talbacı”, gelin kızı ağlatmak için mani söyleyen kadına “ağıtçı” veya “manici” denilirdi. Eskiden geliste talba çalınarak türküler söylenip tahta kaşıkla oynanırdı. Eğlencenin sonrasında “kına yakma” merasimine gelindiğinde “bir kapta karıştırılan” kına gelin kızın avuç içine yakılmaktadır. Kınayı yakanlardan birisi kız, birisi oğlan evinden olmak üzere biri yeni evli diğeri bekâr iki genç bayandır ve bu bayanların annelerinin hayatta olma şartı vardır. Önceden kınanın yakılması sırasında yaşı büyük bayanlardan birisi ağıt yakarken, bugün ise türküler söylenmektedir.

Eski dönemlerde tabakta kına ikram edilirken,  günümüzde küçük keselerde kuru kına dağıtılmaktadır. Önceki devirlerden bir diğer adette ise, kına yakılmadan önce gelin kız, avucunu sımsıkı kapatıp kayınvalidenin avucunun içerisine Reşat Altını bırakmasını bekler. Kayınvalidenin altını gelinin avucunun içine koymasıyla birlikte gelin kız elini açmakta, sonra kına yakılmaktadır. Kınada gelin kızın başına kırmızı ve yeşil pullu tül örtülmektedir. Burada kırmızı sevinci, yeşil ise, muradı ifade eder. Bayanların eğlencesi belli bir süre devam ettikten sonra misafirler dağılır ve gelin kızın yanında sadece yakınlarından genç kızlar kalır.

KOLTUĞA GİRME: Gelin baba evinden koca evine geldiğinde damat  evin dış kapısında hanımını karşılar ve coşkuyla havaya bozuk para, şeker, üzüm, leblebi, kuru yemişler atar. Kayınvalide, evin kapısından girerken gelinin koltuğuna Kur’an-ı Kerim koyar. Bu, gelinin eve bolluk, bereket getirmesi ve eşlerin  mütedeyyin ( dindar) bir müslüman olması içindir. Eski zamanlarda gelinin ayağının altına “keçe” sererler ve bir demir parçasının üzerine basmasını sağlarlardı. Bu ritüel , bu eve gelin geldin demir gibi namusunla ve iffetinle sağlam dur, kocana itaat et ve keçenin kılları kadar da çocuğun çok olsun anlamında, bir temenniyi ifade etmek için yapılır.Bu şekilde yeni evine inen gelin, kocasıyla beraber gelin odasına girer. Damat, hanımının al duvağını açmadan önce gerdanlık takar, yüzündeki pullarla işlenmiş kırmızı tülü kaldırır, gelinin yüzünü açar, heyecanını yatıştırmak için , sevgi dolu sözlerle hayat arkadaşının alnından öper, ikisi de sevinçle şerbet içerler. Bu esnada gelin ve damat, gelin odasında fazla durmazlar. Çünkü dışarıda misafirler merak içinde gelin ve damadı beklemektedir. Sonrasında misafirlerin yanına çıkarak toplulukta ayakta duran gelin ve damada herkes dikkatle bakar, ikisinin bir birine yakışıp yakışmadığını inceler, kendi aralarında yorumlar yaparlar. Ardından damadı sağdıç ve arkadaşları evden çıkarırlar. Gelin ise akşama kadar süzülür, eşini bekler.

GELİN YANI(YÜZ AÇIMI): Gerdek gecesinin ertesi günü gelin yeniden gelinliğini giyerek hazırlanır. Genç kızlar sabahtan gelinin yanına gelerek hem çakılan çeyizlere bakar, hem de eğlence yaparlar. Gelinin çeyizi, onun toplumsal statüsünün bir göstergesidir. Gelin hanım ve genç kızlar neşe içinde oynar, eğlenirler. Yapılan eğlence öğleye kadar sürer. Sonrasında gelen konuklar evden ayrılırlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Zeliha BÜYÜKCENGİZ Arşivi