KADIN, AİLE VE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ (1)

Sevgili Dostlar,

Üzerinde epey zamandır çalıştığım, bütün maddeleri defalarca gözden geçirdiğim, ülkem insanlarının bir bölümünün savunduğu, bir bölümünün ise şiddetle sözleşmeden çekilmek gerektiğini belirttiği, “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ“nin BENCE ne anlama geldiğini birkaç haftalık yazı serisi ile sizlerle hasbıhal etmek istemekteyim.

Dostlar, konuya şöyle başlayalım,

Sözleşme, maddelerinin benim ülkem tarafından hazırlanmadığı, Avrupa Konseyi tarafından kurnazca hazırlanıp bize yamanmaya çalışıldığı, isminin “İstanbul Sözleşmesi” olarak belirlenmek suretiyle İstanbul’da imzaya sunulduğu, TEHLİKELİ bir sözleşmedir. Sözleşmenin isminin bile “İstanbul Sözleşmesi” olarak konulması sebebiyle bu tehlikeli sözleşmeyi ilk kabul eden devletin Türkiye olması sağlanmıştır. Keşke kadını, aileyi ve çocukları gerçekten korumayı içeren, sap ile samanı karıştırmayan bir SÖZLEŞMEnin, bilhassa tamamının Devletimiz tarafından hazırlanmış olsa ve bu sözleşmenin, mesela “Viyana Sözleşmesi” denilerek Avrupa Konseyinde imzaya sunulabilmesiydi diye düşünüyorum. Benim ülkem; kadın, aile ve çocukları gerçekten korumaya yönelik kanunları yapacak ve uygulayacak bilgi ve tecrübeye çok çok fazlası ile sahip değil midir?

Hukukçu değilim, lakin “İstanbul Sözleşmesi”nin kadını ve aileyi korumadığı gibi, toplumumuzda büyük sorunların açılmasına da vesile olduğunu ve olacağını düşünmekteyim.

Kıymetli Dostlarım;

Mevzuyu daha derin anlamak amacı ile, konuya bir hayal ile başlayalım.

Hayalinizde, Avrupa’nın, epey Müslüman bulunan bir şehrinde bir cami düşünün. Büyükçe bir cami ve caminin alt katında işyerlerinin bulunduğunu, şehrin Belediye Başkanının ise bu işyerlerinin kiralarının cami giderleri için kullanılmasına izin verdiğini hayal ediniz.

Avrupa’da kullanılmakta olan böyle bir cami hakkında gayet masum fikirler edinebilirim. Alt kattaki işyerlerinden aylık alınan kira gelirleri ile Cami masraflarının tamamının giderebileceğini düşünür ve Müslümanlara destek sağladığını düşündüğüm Avrupa’nın o şehrindeki Belediye Başkanına, Müslüman olmasa bile içimden teşekkürlerimi ve minnettarlığımı sunabilirim.

Değerli Dostlar,

Hayalimize devam edelim.

O da ne? Caminin alt katındaki ve cami girişindeki en büyük işyeri “Samiriye Hizmet Enstitüsü”  ne verilmiş meğer. Bu Enstitü, düzenlenen anketler sonucu “En İyi Hıristiyan Hizmeti“ seçilmiş olup; herkese, özellikle Türklere  “Mesih İsa adına”  büyük sağlık imkânları sağlamak, onlara dua etmek ve yardımlarda bulunmak, en büyük görevleri imiş. E-Posta yoluyla gönderilen duyuruda, enstitünün “İsa Mesih Merkezli Hizmetçi Lider” konumunda olduğu da yer alıyormuş.

Sevgili Dostlar,

İstanbul Sözleşmesi konusuna başlamadan önce kendimce bir soru ile devam etmek istiyorum.

Alt katında yukarıda bilgisini verdiğim “Samiriye Hizmet Enstitüsü” nün bulunduğu Camiye, günün beş vaktinde çocuğu, genci, ihtiyarı her yaştan Müslümanların Enstitünün içinden Camiye gitmesi sebebiyle, bu Enstitünün gayet nezih ve faydalı bir kurum olduğuna mı karar verirdiniz?  Yoksa bu enstitünün bir  “ dönüşüm mekanizması ” için kurulan “Hıristiyanlaştırma” merkezi olduğunu mu düşünürdünüz?

Değerli Dostlar,

Kurduğumuz hayali, zihinlerinizde ufakta olsa bir kuşkuya sebep vererek burada bırakıp, ana mevzumuza geçmek istiyorum.

Dostlar,

Yazımın önümüzdeki haftadaki bölümünde, önemine binaen “KADIN” konusunu işlemek, daha sonraki haftalarda ise “İstanbul Sözleşmesi”  konusunu en ince detayına kadar sizlerin bilgisine sunmak istemekteyim.

Kadın konusunu işleyeceğim makaleden önce, birkaç satır ile de olsa, ilginizi çekmek için “KADIN” konusuna ufak bir başlangıç yapmak istiyorum.

Dostlar,

Kadın olmak zor değil midir?

Ailesindeki bireylerden aldıklarının karşılığında, kat kat fazlasını veren insan bir kadın değil midir?

Kendisine zarar verecek kadar iyilik meleği olan insan bir kadın değil midir?

Eşinin kendisini aldattığını bildiği halde eşine , “son bir şans”  tanıyan, lakin eşinin bunun hiç farkına varmadığı o güzel insan bir kadın değil midir?

Evlilikte gayet masum tek bir günü, bir defa sadece kendine ayıran, maalesef daha sonra hep suçluluk duyan muhteşem insan hep kadın değil midir?

Evlilik hayatında biraz özen, biraz dikkat ve biraz şefkat beklemekle “dır dır” ile suçlanan insan bir kadın değil midir?

Kocasından çok daha başarılı olabilecek iken, “ ihanet “ kabul edilebileceğini düşünecek kadar ” ince fikirli “ insan bir kadın değil midir?

Evet, sevgili Dostlar,

Önümüzdeki, “Kadın” konulu yazımda ve diğer haftalarda “İstanbul Sözleşmesi”    mevzusunda buluşmak üzere hoşça kalınız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi