Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Sarayönü ve Çevresi (1)

Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Sarayönü ve Çevresi (1)
Geçmişten günümüze "Sarayönü"Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Sarayönü ve Çevresi (1)Geçmişten günümüze "Sarayönü" yazı dizisinin bu haftaki bölümünü "Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Sarayönü ve Çevresi" oluşturuyor....

Geçmişten günümüze "Sarayönü"

Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Sarayönü ve Çevresi (1)

Geçmişten günümüze "Sarayönü" yazı dizisinin bu haftaki bölümünü "Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Sarayönü ve Çevresi" oluşturuyor. Epikrafik kaynaklar ışığında Sarayönü çevresindeki imparatorluk mülkleri ve malikaneleri konu alan Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Sarayönü ve Çevresi bölümünün birinci bölümü:

Bölge, Büyük İskender'in ölümü üzerine generalleri arasında sık sık el değiştirmiştir. M.Ö. 301 yılındaki İpsos Savaşı sonunda Lysimakhos'un payına düşmüş, M.Ö. 281 yılındaki Kurupedion Savaşı'dan sonra ise Seleukos'un kontrolüne geçmiştir. III. Antiokhos'un M.Ö. 188 yılında Apameia Barışı ile Roma'ya bırakmak zorunda kaldığı sahalara Sarayönü ve çevresi de dahildi. Bölgenin Marcus Antonius'un M.Ö. 40-39 yıllarında Anadolu'daki düzenlemelerinde de önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır. Antonius, Caesar'a karşı Philippi Savaşı'na katılan Galatia kralı Deiotaros'un generali Amyntas ile Laodikeia'lı (Goncalı) Zenon'un oğlu Polemon'a kral ünvanı verdi. Roma döneminde Doğu Phrygia ve Batı Lykaonia içerisinde değerlendirilen Sarayönü ve çevresi de bu eyaletin bir parçasını oluşturmaktaydı. M.S. III. Yüzyılın ortalarından itibaren Roma İmparatorluğu Got ve Sasani istilaları, depremler ve salgınlar yüzünden büyük sarsıntı geçirmiştir. Böylece bölgenin huzur ve barış ortamı, M.S. III. yüzyıl ortalarından itibaren yeniden bozulmuştur.

Sarayönü ve çevresi, doğu-batı doğrultusunda uzanan önemli bir ana yol üzerinde olduğu için, Hellenistik dönemden itibaren kentlerin kurulduğunu görmekteyiz. Bu çevredeki Phrygia Paroreios yöresinde dikkat çekici iki önemli Hellenistik yerleşim merkezinden birisi olan Lysias'ın yeri ne yazık ki lokalize edilememiştir. Seleukoslar tarafından bu bölgede kurulmuş ikinci kent durumunda olan Philomelion ise, Ephesos-Apameia-Ikonion ana yolu üzerinde bulunmasından dolayı daha fazla gelişmiş ve çevresinde yer alan Thymbrion (Koçaş), Tyrianion (Ilgın), Leukolithion ve Pelte gibi küçük yerleşimleri içine alan bölgenin conventus merkezi olmuştu.

Hellenistik ve Roma dönemlerinde Batı Anadolu kıyılarından başlayarak Kilikya ve Suriye bağlantısını sağlayan rota, Anadolu'daki en önemli yol güzergahlardan birisidir. Bu ana yol üzerinde bulunan bölge, stratejik ve askeri açıdan daima büyük bir önem taşımıştır. Sarayönü çevresi, aynı zamanda Roma için yönetim güçlüğünün olduğu Pisidia ve Isauria gibi sorunlu sahalara yakındır. Bunun sonucu olarak bölge, Roma'nın idarî düzenlemelerinde şu veya bu şekilde yer almış ve sık sık sınır değişiklikleri yaşanmıştır. Öte yandan Roma döneminde Orta ve Kuzey Phrygia'da olduğu gibi, Lykaonia ovasının büyük bölümünü kaplayan bu çevrede de imparatorluk mülkleri yer almakta idi. Ovalık sahalar olması nedeniyle buralarda çok sayıda malikanenin bulunması doğal kabul edilmelidir. Ancak bölgenin en önemli kenti durumunda olan Ladik ise, nispeten dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Büyük olasılıkla bu dağlık arazi, Roma döneminde ormanlarla kaplı idi. Bu açıdan bakıldığında Ladik çevresi, geniş malikaneler için uygun şartları taşımamaktadır. Ladik ve yakın çevresinde bulunan yazıtlar, burada çok sayıda malikane olduğu göstermektedir ki bunlar ormandan arazi açılarak oluşturulmuş olmalıdır. Büyük olasılıkla bu durum, T. Drew-Bear'ın da belirttiği gibi, Kurşunlu Köyü'ndeki kurşun ve civa madenlerini çıkarmak için bu çevredeki tüm ormanların kesilerek ocaklardaki madenlerin işletilmesi için kullanılması ve Laodikeia arazisinin çıplak hale getirilmesinin sonucudur. Nitekim Drew-Bera'a göre Ladik'e Laodikeia ad Lycium gibi aynı adı taşıyan diğer kentlerden ayırt etmek için, Laodikeia Katakekaumene (yanık, yanmış toprak) denmesinin sebebi de budur. Yazıtlarda Latin kökenli ailelerin çok görülmesi, buradaki malikane ve imparatorluk mülklerinin yoğunluğuyla açıklanabilir. Yazıtlarda imparator azatlısı veya imparator kölesi olarak karşımıza çıkan bu şahıslar, imparatorluk mülklerinin yöneticisi ve çalışanları idi. Bu insanlar, malikanelerden dolayı buraya getirilip yerleştirilmişlerdi. Keza bölgeden ele geçen Latince yazıtlar da imparatorluk tarafından ana dili Latince olan vatandaşların getirildiğinin en güzel kanıtlarını oluştururlar. Bu durum, bölgenin sosyal ve kültürel yapısı üzerinde de etkili olmuş olmalıdır. Geç Roma döneminde bölgenin kırsal kesiminde yazıt sayısının artış göstermesi, okur-yazar oranının yükseldiğini göstermektedir. Devletin topraklar üzerindeki mülkiyet geleneği anlayışı, eski çağlardan itibaren çok fazla değişiklik göstermeksizin zamanımıza kadar süregelmiştir. Nitekim yukarıda incelediğimiz yazıtların bulunduğu sahalarda bugün de Gözlü ve Konuklar devlet üretme çiftlikleri faaliyet göstermektedir.