Zeliha BÜYÜKCENGİZ

Zeliha BÜYÜKCENGİZ

EVLİLİK VE AİLE HAYATI-4

Evlilik ile birlikte bireylerin yaşamına yeni yaşam rolleri, yeni statüler ve yeni görev ve sorumluluklar girmektedir. Ortak bir yaşam biçimi oluşturmak, aile sorumluluklarını paylaşmayı öğrenmek, çift olmak, aileler ve yakınlar ile olan ilişkileri yeniden yapılandırmak, doyurucu duygusal ve sevgiye dayalı örüntüleri oluşturmak gibi evlilik yaşamına dair kazanımları, çiftlerin evliliğin ilk yıllarında gerçekleştirmeleri beklenmektedir. Ancak bu beklenti ve değişiklikleri gerçekleştirme sürecinde çiftlerin karşısına birtakım zorluklar, hayal kırıklıkları ve çatışmalar çıkabilmektedir.

Evliliğin ilk yıllarında gerçekleşen boşanmaların bir nedeninin de, evlilik yaşamına ilişkin olarak yaşanan bu olumsuzluklar olduğu belirtilmektedir. Ayrıca evliliğin ilk yıllarındaki bazı tutum ve beklentilerin ve bu beklentilerin karşılanmama durumlarının ilerleyen yıllarda boşanmalara yol açtığını, evliliğin ilk yıllarında boşanmaların sık görüldüğünü ortaya koyan bazı araştırma sonuçları bulunmaktadır. Benzer şekilde son yıllarda Türkiye’de boşanma oranlarının gittikçe arttığı görülmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan 2020 yılı evlenme ve boşanma istatistiklerine bakıldığında 2019 yılında boşanan çiftlerin sayısı 146164 iken, 2020 yılında %1,8 artarak 150411 olmuştur (TÜİK, 2020). Yine TÜİK verilerine göre 2016 yılında gerçekleşen boşanmaların %39,1’i ve 2017 yılında gerçekleşen boşanmaların %38,7’si evliliğin ilk beş yılında gerçekleşmiştir (TÜİK, 2018).

Boşanmaların çoğunun evliliğin ilk beş yılında gerçekleşmesi, ilk beş yılın, evlilik için kritik yıllar olarak nitelendirilmesine yol açmaktadır (Yıldırım, 2004). Dolayısıyla bu yılların evliliğin gidişatını önemli düzeyde etkilemesi, evliliğin ilk yıllarında bireylerin neler yaşadığının, evliliği nasıl algıladıklarının araştırılması gerektiğini düşündürmektedir.

Bu doğrultuda evliliğin ilk yıllarında bireylerin neler yaşadığının, neler deneyimlendiğinin ve bu ilk yıllarda yeni evli bireylerin evliliğe ilişkin algılarının araştırılması gerekmektedir.[1]

Evliliğin insan hayatındaki iki önemli konudan biri olduğunu, bu nedenle eş seçiminin önemli olduğunu vurgulayan Tarhan, bu durumu şu şekilde açıklamaktadır.  “Psikiyatride kullanılan evlilik olgunluğu ölçeği vardır. Bu ölçekte dört ana kategoriyle ilgili sorular sorulur. Biyolojik, duygusal, ekonomik ve sosyal yönden faktörler vardır. Örneğin burada kişi, “Eş olarak seçeceğim kişiyi seviyor muyum?” şeklindeki soruları yanıtlar. “Evlilikten önce gözünüzü dört açın, evlendikten sonra da yarım açın” şeklinde evliliğin sıhhati için tavsiye içeren sözler vardır. Evlilik insan hayatındaki en önemli iki karardan biridir. Bu kararlar eş seçimi ve meslek seçimidir. Eş seçiminde kişi evlilik olgunluğunu analiz etmelidir. Ortalama veya ortalamanın üzerinde bir cevap veriyorsa kişi evliliğe hazır demektir” [2] Aile birliğini bozan faktörleri biz şu başlıklar altında toplayabiliriz:

1-)Aşırı kıskançlık: Aşırı kıskançlık, sağlıksız ve normal olmayan bir duygudur. Dolayısıyla sevginin bir göstergesi değildir. Kişide sağlıksız bir muhakeme yapısının varlığına, bazen de karşısındaki kişiye duyulan güvensizliğe işarettir. Kıskançlığın kişinin kendine olan güvensizliğinden kaynaklandığı da düşünülebilir. Gerçek sevgide güven, hoşgörü, karşısındakinin ihtiyaçlarına karşı hassasiyet ve denge vardır.

2-)Erken Evliliklerin Yol Açtığı Problemler: Erken evlilikler çocuk gelinler ve damatlar için birçok soruna neden olmaktadır. Bu bireylerin gelişimleri sağlıklı tamamlanmadığı gibi, eğitim hakkından da mahrum olmaktadırlar. Çocuk gelinler çoğu durumda çalışma hayatına katılamazken, çocuk damatlar meslek sahibi olamadıklarından çoğu durumda çalışma haklarından yoksun olmaktadır. Bu durum, ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan aile birliğini bozmaktadır.

“O eve gelin geldiğimde henüz 14 yaşımda idim. Kocamın adı Şükrü imiş. Düğünden sonra at sırtında köye getirildim. Akşam herkes gitti, ben yalnız odamda kaldım. Damat’ın gelmesini bekliyorum ama korkmayım diye yanımda bir de çocuk bırakmışlar. Saat epey geç oldu ve damat halen gelmemişti. Çocuk ile de hiç konuşmadık, ne ben sordum ne o konuştu. Saat ilerledikçe dikkatimi çekti, tam çocuğa kim olduğunu soracaktım ki, babamın damat için aldığı elbise takımının, kol ve paça kısmının katlanmış hali ile üzerinde olduğunu fark ettim. Evet, Şükrü bu olmalıydı. Yavaşça kalkıp yanına vardım, Şükrü sen misin? dedim. Utanıp yüzünü çevirerek, “evet” dedi. O gün kendime koca yetiştirmem gerektiğini anladım. Şükrü, köy içinde çocuklarla oynamaya giderdi, Çağırırdım gelmezdi, bazen gidip onu eve getirdiğim oluyordu. (Gülümseyerek, o zaman daha boyu küçüktü) Zaman geçti bir birimizi yetiştirdik, beş sene Şükrü’yle böyle geçti “derdi Asiye yenge”[3]

Evli çiftler arasında sevgi, saygı, muhabbet, ilgi, şefkat, yakınlık, iyi niyet, dürüstlük, güven, bağlılık, sevecenlik, sadakat, hoşgörü, beğeni, fedakarlık, sabır, paylaşım var olduğu müddetçe, dünyanın en mutlu çiftleri onlardır.[4]

[1]T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı(  Ankara 2018), Evlilik Öncesi Eğitim El Rehberi,”Evlilikte İletişim ve Yaşam Becerileri”,s.9-89

[2] TARHAN,Nevzat (2013)” İdeal Evlilikte Aşk Ve Mantık Bir Arada Olmalı “ ,

[3] İbrahim Zorel’in Çocuk Gelin ve Damatlarla İlgili Haber Paylaşımı,(

[4] CANEL, Nilgün,”Evlilik ve Aile Hayatı” T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Aile Eğitim Program Yayınları,İstanbul-2012,s.8-178

Önceki ve Sonraki Yazılar
Zeliha BÜYÜKCENGİZ Arşivi